HAYAT TARZI

05.06.2013 16:47

Son günlerde yaşadığımız olayların temelinde, genelde AKP hükümetinin özelde Sn Recep Tayyip Erdoğan’ın hayat tarzlarına müdahalesinin neticesinde biriken öfke patlaması olduğu anlatılıyor, yazılıyor, çiziliyor.
Olayların ilk günlerinde eleştirilerin büyük kısmına hak verdim, Başbakanın sert üslubunu, 31 Mayıs sabahı Gezi Parkı eylemcilerinin çadırlarının yıkılmasını, polisin bu şüpheli(?) müdahalesini onaylamadım
1 Haziran günü Başbakan biraz daha ortamı yumuşatıcı açıklamalar yapsaydı diye düşündüm.
Ancak olaylar öyle baş döndürücü bir hızla gelişiyor ki kimin ne yaptığı ne söylediği ne istediği buna karşılık aydınların ve yazarların olaya nasıl baktığı, her şey birbirine karışmış durumda. Ortada bilgi kirliliği olduğu muhakkak.
Lakin en net olan bir durum var. Hayat tarzı söylemi. 11 Haziran gecesi Ersoy Dede’nin sunumunda gerçekleşen Bıçak Sırtı programında konuk olan Yurt gazetesi yazarı “11 yıldır bu insanların hayat tarzlarına müdahale ediliyor” -ki daha önce de olaylarla ilgili olarak birçok kez dile getirildi- deyince tekrar tekrar düşündüm. İster istemez bu söyleme takıldım. Gerçekten bir şeyler atlamak, birilerinin hakkını görmezden gelmek istemiyorum
Kimdir bu hayat tarzına müdahale edilenler? Nasıl bir haksızlıkla karşılaşmışlar? Nelerden mahrum bırakılmışlar? Okumalarına, kariyer yapmalarına engel mi olunmuş? Kamudan ihraç mı edilmişler? Mini etek giyememişler mi? Sahillerde tatil yapamamışlar mı? Çocuklarının mezuniyet törenlerine alınmamışlar mı? İstedikleri filmi, diziyi izleyememişler mi? Barlara, diskolara, tiyatrolara, sinemaya gidememişler mi? İstedikleri gazeteyi, dergiyi okuyamamışlar mı? Fişlenmişler mi? Soruları daha da çoğaltabiliriz ama gerek yok.
Ben 43 yaşındayım 23 yıldır bu ülkede hep ezilen, ötekileştirilen, horlanan vatandaş oldum. 88-92 döneminde üniversiteyi bitirdim. Ancak mezuniyet belgesini alırken engellerle karşılaştım.  Üniversitede kariyer yapamadım. İzin verilmedi. Kamuda görev alamadım. Özel sektör zaten yüzüme bakmadı. Kısacası doğrudan hayat tarzıma müdahale edildi.
28 Şubat döneminde kamuda değil evdeydim. Zaten mevcut sistem bizim evde olmamızı öngörüyordu.  Amaç İslami görünürlüğü evlere hapsetmekti. Yapay bir şekilde oluşturulan Fadime Şahin karakteriyle haysiyetimize saldırıldı. Belediye otobüslerine bindiğimizde sözlü saldırılara maruz kaldık. Askeri lojmanlarda oturan arkadaşlarımızı ziyaret edemdik. Askeri müzelere alınmadık. Kapılardan geri çevrildik. Gençlerimiz üniversite kapılarında süründürüldü, okullardan atıldı. İran, Suudi Arabistan gibi ülkeler bize adres gösterildi. Başbakan’ın “ayyaş” sözünden rencide olanların öfke patlamasına maruz kaldığımız söyleniyor. Öyleyse biz yanlış yaptık. Niçin bizim hayat tarzımıza müdahale edildiğinde kaldırım taşlarını sökmedik? Esnafın camını kırıp malını yağmalamadık? Polisi üzerimize çekmedik? Üniversite yıllarımda masumane oturma eylemleri yaptık. İmza kampanyaları başlattık TBMM’ye gönderdik. Kimseyi üzerimize kışkırtmadık.
Sözü çok uzatmak istemiyorum. Bunlar herkesin malumu olan bilgiler. 2004’te kamuda işe başladım, taşeron olarak. Yani hayat tarzlarına müdahale eden AKP döneminde. Evet, AKP  benim de hayat tarzıma müdahale etti. “Başını açacaksın yoksa çalışamazsın” dedi.  Bugün geldiğimiz noktada acaba kamuda hayat tarzı sorunu çözümlenebilmiş midir? Okulların kapısında öğretmenlerin başları açtırılıyor mu? Ya avukatlar? Sahi bu ilkede başörtülü bir kadın üniversitede öğretim görevlisi olabilir mi? “Gençleri dinlemeliyiz” deniyor. Doğru söyleniyor. Başörtülü olarak lisede okumak isteyen gençler var mıdır? Onları da dinleyecek miyiz?
“11 yıldır bu insanların hayat tarzlarına müdahale ediliyor” diyen aydınlar, aydın olmayanlar, akademisyenler, yazar-çizerler, sanatçılar, tüm  vatandaşlar yüzde yüzün hayat tarzını savunsaydılar onların samimiyetine inanırdım. Bu ikiyüzlü tavırlar bana inandırıcı gelmiyor.
Yapılan eylemler hayat tarzı bahane edilerek hak arama değil haz peşinde koşmaktır. Kendi egosunu tatmin etmek isterken kendisinden olmayanın hakkını hiçe saymaktır.
Gerçekte çevre duyarlılığı ile yola çıkan insanların bu kadar vahşi olabileceğine inanmıyorum. “Başbakanın kellesini isteriz” düşüncesiyle sokakları yakıp yıkmakla ne hak aranır, ne de çevreci olunur.
Burada AKP’nin yaptığı hizmetleri, ülkeye kazandırdığı demokrasi ve özgürlükleri sıralayacak değilim. Bunları herkes biliyor. Ama şunu da düşünmekten kendimi alamıyorum. Bugünü yorumlayanlar Başbakanda aşırı özgüven patlaması olduğunu söylüyorlar. Peki onun karşısında birleşen muhalefetin aşağılık kompleksi patlaması da olmuş olamaz mı?
Bugün geldiğimiz noktada başta siyasiler olmak üzere bütün sert sözler unutulup ortamı yumuşatmalıdırlar. Herkes en yukarıdan en aşağıya kadar kafasını ellerinin arasına alıp aklı selimle düşünmelidir. Kimse kimseye bir şeyleri dikte ettirmemeli ve  bir orta yol bulunmalıdır.
Benim hayatım değil hepimizin hayatı, bizim hayatımız
Sevgiyle…