TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NE 12.CUMHURBAŞKANI ARANIYOR

01.06.2014 23:25
 
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları 10 Ağustos'ta sandık başına gidip ilk kez Cumhurbaşkanı seçecek. Oy kullanmada oldukça tecrübeli olan Türkiye halkı Cumhurbaşkanı seçimi kosunda ise ilk kez sınav verecek.Herkesin bildiği gibi şimdiye kadar Cumhurbaşkanları ya darbeyle geldi ya da parlamento tarafından seçildi. Belki bu sebepten , Cumhurbaşkanı nasıl olmalı gibi tartışmalar hiç bu kadar yoğun olmamıştı. Cumhurbaşkanının nitelikleri üzerinden bugün olduğu kadar fikir yürütmemiştik.
Cumhurbaşkanı nasıl olmalı, kim olmalı? Siyasilere, TV'deki yorumculara, gazetedeki köşe yazılarına baktığımızda şunları görüyoruz:
Cumhurbaşkanı yüzde yüzü kucaklamalı, halkı kutuplaştırmamalı, halk arasında ayrımcılık yapmamalı, halkın içinden çıkmalı, halkın değerlerini korumalı, toplumdaki gerilimi düşürmeli, hukukun üstünlüğünü korumalı, demokrat olmalı, Türkiye'yi uluslararası alanlarda temsil edebilmeli, geçmişte büyük projelere imza atmış olmalı, vs.
Devlet Bahçeli'nin çatı aday formülüne göre ise milliyetçi, muhafazakar, demokrat ve de laik. Bir de Recep Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı adayı olamaz. (?)
Ben de cumhurbaşkanında aranan özellikleri öğrenince ister istemez, bugüne kadar benim hayatıma giren cumhurbaşkanları nasıldı düşünmeden edemedim. Şöyle geçmişime kısa bir yolculuk yaptım. Hem hafızamı yokladım, hem de bir iki siteye göz attım.
Benim hatırladığım ilk cumhurbaşkanı Kenan Evren'di. Kendisinin üniformalı resimleri ve de halka hitap ederkenki görüntüleri oldukça canlıydı hafızamda netekim.
Darbeyi yaptıktan sonra"12 Eylül Türk milletinin isteğiyle gerçekleştirildi" dedi. 2 yıl devlet başkanlığı görevini üstlendi.  1982'de halk oylamasına gidip yeni anayasayla birlikte kendisini cumhurbaşkanı seçtirdi. 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in bugüne de ışık tutacak bazı icraatlarını derledim
Onun emriyle Ankaragücü 1. lige çıkarıldı.
İlk orta ve liselere zorunlu din dersleri kondu.
Kürtajın günah olmadığını söyledi.
Televizyonda banka reklamları yasaklandı.
Bozuk ilaç yapanlar için "Bu adamların kafasını koparmak lazım" dedi.
Türkiye'de işkence ve fikir suçu yoktur dedi.
Aziz Nesin Kenan Evren hakkında tazminat davası açtı. Ancak cumhurbaşkanının vatan hainliği dışındaki bir suçtan yargılanamayacağı gerekçesiyle reddedildi.
NATO'nun  gözden geçirilmesinde yarar var, böyle ittifak olmaz dedi. (Türkiye o zamanlarda da eksen kayması yaşamış.)
Almanya'daki bir konuşmasında "Birgün gelecek Türkiye'de Komünist Parti kurulacak" dedi.
1988'de veto ettiği öğrenci affı yasası mecliste tekrar kabul edildi. Bu yasa üniversitelerde başörtüsüne izin veriyordu.
Turgut Özal, 1989'da 8. cumhurbaşkanı olarak parlamento tarafından seçildi. Onun cumhurbaşkanlığına "alışamadım" diyenlere "alışırsınız, alışırsınız" diye cevap verdi.  Hatta alışamadım yazılı tişörtler giyenler bile olmuştu.
Bugün yoğun olarak tartıştığımız konulara o gün oldukça cesur yaklaşımlarda bulundu.
İlk özel TV yayına başladı.
Talabani ile gizli görüştü.
Kürtçe TV önerisine Başbakan Demirel ve TRT genel müdürü karşı çıktı. 
"Kürtçe yayın yapılmasına komutanlar sıcak bakıyor" dedi.
Başörtülü öğrenciler -keyfi tutumlar hariç- üniversitelerde derse girebildi.
Başbakanlığı döneminde açılan hayali ihracat davası kapsamında ifade verdi.
Şortla askeri birlik denetledi.
Kendisiyle yapılan en son röportajda Kürt meselesi, Türklük ve millet kavramları, başkanlık sistemi gibi isteyip de yapamadığı konular hakkında açıklamalar yaptı. 
"Bu çözüm vatan millet sakarya hikayeleriyle olmaz. Mantıklı, geçerli, değişen dünya şartları içerisinde çözümü oturtmamız lazım" dedi. Milleti de ırkı, dini, dili bir olanlar değil de "aynı gayeden heyecan duyan insanlar" olarak tarif etti.
1993'te görevdeyken geçirdiği "kalp krizi" nedeniyle vefat etti. Ardından "sivil cumhurbaşkanı", "dindar cumhurbaşkanı", "demokrat cumhurbaşkanı" söylemleri dile getirildi.
Süleyman Demirel, 1993'te Özal'ın vefatından sonra 9. Cumhurbaşkanı olarak göreve geldi. Çevresi istemese de Tansu Çiller'e başbakanlık yolunu açtı.
Türk siyasetinin en renkli siması olan Demirel göreve gelirken "Demokrasinin bayrağı Çankaya'ya çıkacak" dedi. 
Cumhurbaşkanı olduktan 1 yıl sonra ilginçtir "Kürt devleti olgusuna hazırlıklı olmalıyız" dedi.
Ordunun DEP' ten rahatsız olduğunu söyledi.
Vehbi Koç ve Sakıp Sabancı cumhurbaşkanından olağanüstü hal ilan edip ekonomiye el koymasını istedi.
1997'de başbakan Necmettin Erbakan'a rejim konusunda endişelerini dile getiren bir mektup gönderdi.
1998'de TBMM'nin açılışında "Sabrımız taşmak üzeredir" dedi.
Darbelerle iktidarına son verilen Süleyman Demirel, 28 Şubat postmodern darbesinin baş mimarı oldu. 
Gazeteci Alper Görmüş onun için rejimin en başarılı devşirmesi demişti.
Ahmet Necdet Sezer beş partinin ortak adayı olarak 10. cumhurbaşkanı seçildi.
MHP kendi adayına "töre" uyguladı.
Dönemin başbakanı Ecevit Sezer'i aday gösterirken Genelkurmaya danışmadığını söyledi.
Ahmet Necdet Sezer, Anayasa Mahkemesi Başkanıyken "Özgürlük alanları genişletilmelidir" dediği için özgürlükçü ve demokrat bir kişilik diye öne çıkarıldı. Daha sonra Ecevit "Hayatımın hatasını yaptım" dedi.
2001'de MGK toplantısında Ecevit ile tartıştılar, Cumhurbaşkanı anayasa kitapçığı fırlattı, Ecevit toplantıyı terk etti. Türkiye en unutulmaz günlerinden birini yaşadı.
Sezer, yasa veto etmede Kenan Evren'i bile solladı. Bunlardan ilginci irticai ve bölücü faaliyetlere karıştığı öne sürülen devlet memurlarını tasfiye etmeye yönelik kanun hükmünde kararnameyi hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle hükümete iade etti.
Cumhurbaşkanlığının ilk 2 yılında resepsiyonlara eşli davetiye, sonraki yıllarda eşsiz davetiyeler gönderdi.
Çankaya köşkünü kamusal alan olarak ifade etti.
Köşk, ayrımcılığın birinci adresi oldu.
Kameralar onu gülerken görüntüleyemedi.
Paltosunu kendisi giydi.
Kırmızı ışıkta duracak kadar halktan biriydi ancak "istenç, gönenç" gibi halkın hiç bir zaman anlamadığı kelimeler kullandı.
Yurt dışı seyahatlerinden hiç bir zaman hoşlanmadı.
Tutumluydu, Köşkün ışıkları hep erkenden söndü.
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ise e-muhtıraların gölgesinde cumhurbaşkanı seçildi. 367 şartı ve cumhuriyet mitingleriyle cumhurbaşkanı seçilmesine engel olunmak istendi. Darbeye direnerek Cumhurbaşkanı oldu. AKPliydi ve AKP hükümetiyle uyum içinde çalıştı. Bu yüzden çok eleştirildi.
Uluslararası ilişkilerde aktif rol oynadı.
Cumhuriyet resepsiyonlarında misafirlerini "başörtülü" eşiyle birlikte ağırladı.
Köşkün kapılarını halka açtı. Köşkü kamusal alan olmaktan çıkardı.
Halktan gelen mektupları okudu, mektuplar kitap halinde yayımlandı.
Erdoğan karşıtları, başbakanla arasını açmak istedi. Buna fırsat vermedi.
Şimdilerde tekrar aday olup olmayacaği tartışılıyor.
1980 sonrası cumhurbaşkanlarının bugünkü cumhurbaşkanı tartışmasının neresinde durduğu apaçık ortada. Acaba hangi cumhurbaşkanı bugünkü şartlarda aday olsa seçilebilirdi? Kim halkın yüzde yüzünü kucakladı? Kim halkı kutuplaştırdı? Hangisi demokrattı? 
Bu arada kutuplaştırma tartışmalarıyla cumhurbaşkanlığı seçimleri üzerinde bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. Kutuplaşma deyince benim aklıma 12 Eylül öncesi sağ-sol çatışması geliyor. Halk sağ ve sol olarak kutuplaşmış ve birbiriyle sıcak çatışmaya girmişti. Öyle ki kutupların birbirinden kurtardığı bölgeler vardı. Bir kutup diğer kutbun bölgesine asla giremezdi, girerse bedeli ağır olurdu. Üstelik her kutbun polisi bile vardı. Ülkenin polisleri pol-der ve pol-bir diye ikiye bölünmüştü. Sahi 30-35 yıl önce ülkedeki bu kutuplaşmanın mimarı kimdi?
1980 sonrası ise Türk-Kürt, Alevi-Sünni, Laik-Antilaik(irticacı) gibi kutuplar oluşturulmaya çalışıldı. Ancak kutuplar birbiriyle sıcak çatışmaya girmedi. Bu mesele sosyolojinin konusu fakat ben yine de sormak istiyorum. Bugün var olduğu iddia edilen kutuplaşma, yıllarca hakları gasp edilen, sindirilen kutupların sesinin daha gür çıkması, bunun karşısında da diğer kutupların bu durumu hazmedememesidir diyebilir miyiz?
Evet, kutuplar vardır. Esas olan kutuplar arasında demokrasinin ve hoşgörünün temal alınmasıdır. Her kutbun hakkını gözetecek, kutuplar arasında ayırım yapmayacak bir cumhurbaşkanına ve birbirinin hakkına saygı gösterip birbirine tahammül edecek bir cumhura ihtiyacımız var.
HÜLYA AKDOĞAN