YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARI ÇERÇEVESİNDE BAŞÖRTÜSÜ SORUNU

16.04.2012 16:47

Değişen ve dönüşen bir dünyada yine değişen ve dönüşen Türkiye’ye, mevcut 12 Eylül anayasası dar gelmektedir. Bu nedenle yeni bir anayasa Türkiye için elzem bir meseledir.
Demokrasiye tüm kurumlarıyla sahip çıkan, çoğulcu ve katılımcı, sivil, insan hak ve hürriyetlerine saygılı, ülkedeki tüm kimliklere ve inançlara eşit mesafede yaklaşan görüşler yeni anayasanın temel felsefesi olmalıdır.
Başörtüsü meselesini de bu bağlamda ele almakta fayda var.
Başörtüsü meselesi geçmişte olduğu gibi günümüzde de maalesef girift bir mesele haline getirilmiştir. Bu konuda çok tartışmalar yapıldı. Farklı görüşler dile getirildi. Yasağı ortadan kaldırmak için çalışmalar yapıldı; kanunlar, yönetmelikler çıkarıldı. Konu anayasa mahkemesine taşındı. Üniversitelerde ve kamu kurumlarında başörtüsü yasağının getirilmesi, başörtülü kadınların haklarını ve taleplerini hiçbir zaman ortadan kaldırmadı. Kamuoyunun gündeminden hiçbir zaman düşmedi. Kimi zaman yasak kalktı, kimi zaman tüm acımasızlığıyla hüküm sürdü. 28 Şubat sürecinde literatüre bir de “kamusal alan”, “hizmet alan, hizmet veren” tartışması girdi. Şu an üniversitelerde kısmen sorun çözümlenmiş gibi görünse de bu konuda kalıcı bir çözüm getirilmemiş üstelik kamu kurumlarında zulüm devam etmektedir.
Ben meseleye temel insan hak ve özgürlükleri, Din ve vicdan özgürlüğü çerçevesinden bakmak istiyorum. (Aksi bir bakış var mıdır?) Başörtüsü İslam dininde farzdır. (Nur Suresi/31; Ahzab Suresi/59) Yerine getirilmesi gereken dini bir vecibedir. Nasıl İslam dininin namaz, oruç vs. gibi yerine getirilmesi gereken emirleri varsa aynen başörtüsü de Allah’ın bir emridir. Bazılarının dediği gibi dini sembol, dini bir simge değildir. (Hıristiyanlığı simgeleyen hac kolyeyle kıyaslanması asla doğru değildir.) İlla da sembol denilecekse demokrasinin ve özgürlüğün sembolü olabilir başörtüsü.
Yıllarca Türkiye’de “Haydi kızlar okula”, “Baba beni okula gönder” kampanyaları yürütüldü. Ancak başörtülü kızlar hariç. Onlar bu kampanyalardan hep uzak tutuldular, evlere hapsedildiler. Ya da ikna odalarına alınıp psikolojik şiddete maruz kaldılar. Kızların başörtüsü üzerinden irtica kampanyaları düzenlenip darbeye zemin hazırlandı. 28 Şubat darbesi tamamen başörtüsü üzerinden yürütüldü. Dindar kesim üzerine korku salındı, pasifize edildi, insanlar haysiyetsizce fişlendi. Vatandaşlar arasına ayrımcılık ve bölücülük tohumları atıldı. Belediye otobüslerine bindiğimizde “İşte Fadime Şahinler” sözünü çok işittik, o kin dolu bakışları hep üzerimizde hissettik. Türk darbeler tarihinin en tahripkar darbesi oldu 28 Şubat.
28 Şubat’ın hatta daha geniş düşünürsek Türk demokrasisinin bu ayıptan kurtulma zamanı gelmiştir. Demokrasiyi hazmedebileceksek eğer insanlar arasındaki bu ayrımcılık kaldırılmalıdır. Sadece üniversitelerde başörtüsünün serbest olması, sorunu çözmeye yetmiyor. İnsanlar bir şekilde yüksek öğrenimlerini tamamlayabiliyorlar. Peki ya sonrası? İşin içine bir de geçim sıkıntısı giriyor. “İçeride aç, dışarıda kapat” çözüm değil insanların onuruyla oynamak, kişilikleriyle ve fikirleriyle alay etmektir.
Başörtüsü, üniversiteli kızların, eğitimlerinden sonra gerek üniversitede kalıp kariyer yapmalarına gerekse tüm sektörlerde (iş dünyası, eğitim, sağlık, hukuk, siyaset vs.) hizmet alan – hizmet veren ayrımı yapmadan çalışmalarına engel olmamalıdır. Bu meseleyle ilgili yasal düzenleme yeni anayasada muhakkak yer almalıdır. Kurumların insiyatifine bırakılmamalıdır. Aksi söz konusu olursa her kurum anayasadaki boşluktan yararlanacak, kendi ideolojisine göre keyfi tutum takınacaktır.
Bu konuda başta anayasa uzlaşma komisyonuna, TBMM’nde temsil edilen ve edilmeyen siyasi partilere, STK’lara, iş dünyasına ve tüm vatandaşlara büyük sorumluluklar düşmektedir. Biz Türkiye toplumu olarak, gerçekten birbirimizin inancına, kimliğine, siyasi görüşüne saygı gösterebiliyorsak, gerçekten hoşgörü içinde bir arada hür ve müreffeh yaşamak istiyorsak, gerçekten demokrasiyi sindirebiliyorsak artık ülkemizde insanların kılık kıyafetiyle uğraşılmamalıdır diye düşünüyorum.